Powered By Blogger

13 Mayıs 2017 Cumartesi

004 - BİR ADIĞE OLARAK GELECEĞİMİZE NASIL BAKIYORUM?


"Önce, kendini bil ve sev. Yüksek tut.

Önce, aileni - milletini tanı ve sev. Yüksek tut.

Öncelikle, köyünü - kasabanı - ilini - ülkeni - tanı ve sev. Yüksek tut.

Böylece, tüm insanları ve insanlığı tanı ve sev. İnsanlığı yüksek tut. Tüm insanlığın onurunu koruma gayretinde ol. Ön yargılı olma. - İncitme ve İncinme. - Tutum ve üslubun zarif olsun. Yardım severliği elden bırakma. Daima yapıcı tutum takın. Dedikodudan ve negatiflik ten uzak dur. 

Sırrın sırrı ve gizemi; insanın kendisini sevmesi yani kendisi ile barışık olması ve kendisini bilmesidir. Kendisini seven insan, başkalarını da sever ve sayar. Kendisini bilen insan, Yaratıcı Yüce Allah'ı da bilir ve sever. Artık o insandan korkma, dost ol. 

Her idealist insan, kendim için - ailem için - milletim için - ülkem ve tüm insanlık için  neleri - nasıl daha iyi yapabilirim? Sorusunu sormak ve cevap aramak konusunda kendisini sorumlu tutmalıdır."

 İşte hayata  hep birlikte böyle bakmalıyız. Biliyoruz, ama yine birlikte hatırlayalım, istedim.

İşbu, temel insani prensiplere göz attıktan sonra, asıl meramıma gelmek isterim. Gelişmenin temelinde, merak etmek ve soru sormak vardır. Yüce dinimizin kitabı Kuran'ı Kerim'in akla - fikre - düşünmeye ne kadar önem verdiğini hepimiz biliyoruz. 

Biz Adığeler, genel ve kapsayıcı adımızla Çerkesler, dünyanın neresinde olursak olalım, iyi insan olmak ve iyilikten - güzellikten yana olma, prensibi ile hareket etmeyi tercih ediyoruz. Bu kanaati taşımaktan mutluluk duyuyorum.

Biz Adigeler, köyden kente göç ile değerlerimizin aşındığının farkındayızdır. Geleceğimizi devir alacak çocuklarımızı da hesaba katarak, kültürümüzü korumanın yerine göre güncellemenin gerekliliği de ortaya çıkıyor. Kısaca, değerlerimizi koruma, iyileştirme - geliştirme, ancak bilinçli gayret ile olabilir.  Bu konuda derneklerimize de önemli ölçüde görev düştüğü kanaatini taşıyan bir çok insan ile karşılaşıyorum.  Bu vesile ile bir dernek üyesi olarak, düşüncelerimi biraz daha açarak sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Örnek olsun diye ifade ediyorum,  üyesi olduğum Birkaf derneği binasından bahis ile; Çok şükür, mülkiyetine sahip olduğumuz, güzel bir dernek mekanımız var. Edinilmesinde yardımı olan kardeşlerimizi de şükran ile anmak gerekir.  Bu çatı altında yaptığımız hayırlı ve faydalı hizmetler var.  Gençlerimize burs veriyoruz, bu güzel bir örnektir. Bunun dışında  kültürümüzün gençlerimize aktarılmasında bir şeyler yapmalı mıyız?  Yoksa, su akar mecrasını bulur, diyerek, kendi haline bırak- malı mıyız?  Bu konuda bireysel ve/ya dernek yönetim kurullarında fikir üretebilir miyiz? Bu tartışmanın sonunda iki tür karar verebiliriz.  1-)Yaptıklarımız iyi ve yeterlidir.  2-)  Ortak akıl ve el birliği  ile yeni ve farklı şeyler de yapmalıyız. 

2. şıkkı tercih, eder isek, ve bundan maksat; gençlerimizin geleceği ile ilgilenmek, kültürel olarak ufuklarını açmak, iyi iletişim kurmak, motivasyonlarını yüksek tutmak gibi, konularda dernekler sorumluluk alabilirler.   Adığeğayı özümsemiş, nitelikli ve bilinçli vizyon sahibi, çağı kavrayabilen çocuklarımız - gençlerimiz geleceklerine daha öz güven ile bakabilirler. Sözün kısası, Adığeğayı  xabzeyi ve dilimizi unutmayalım, Gençlerimize de öğretelim ve sevdirelim, demek istedim. 

Bu günden çocuklarımız ile ilgilemez isek, 20 - 30 sene sonra, anne ve babaları Adığe olmasına rağmen, "Annem - Babam Çerkesti."  diyecekler. Sizce de böyle mi?  Çok geç kalmadan  bir şeyler yapmalıyız. Demek istiyorum. Sıradan bir birey olarak, düşüncelerimi paylaşmış oldum. Konu, sizlerin de düşünmesine arz olunur. 

Sevgi ve selamlarımla. Allah'a emanet olun. 

Sebahattin Tokmak - Kayseri 

Hiç yorum yok: